Bayanlar, baylar ve sevgili çocuklar…
Lezzetsiz Şeyler Müzesi’ne hoş geldiniz! Evet, doğru duydunuz, burası tam da ıslak ekmeklerin, kenarda unutulmuş domateslerin ve o “görülmedi” sanılan mesajların ve daha nice tatsız şeylerin kutsal mabedi. Hayat tabağınızda bulduğunuz ama yüz çevirdiğiniz, içinizde kalan, aklınızdan çıkmayan o lezzetsiz detayları artık gizleyemezsiniz, çünkü biz her hafta bunları vitrinimizde sergiliyoruz!
Geçmişten günümüze değişen alışkanlıklarımız, dilimiz, tavrımız, sosyolojimiz… Hepsini öylece değil, keyifle, hatta bazen kahkaha eşliğinde sunacağız size. Çünkü kim demiş “lezzetsiz” olan sadece tatsızdır, bazen de komiktir. En önemlisi gerçektir.
Lezzetsiz Şeyler Müzesi, hayatın tam ortasında, kimsenin bakmadığı, fark etmediği, ama orada fena halde duran gerçekliklerden ibaret. Bir anlık dikkatsizlikle kırılan bardak, ıslak terlikle yapılan o istemsiz temas, unutulan sözler, sürpriz yapma niyetiyle gelen tatsız sürprizler ya da dibi tutmuş pilav… Bunlar sadece tatsız değildir, bazen can yakar e bazen de güldürür.
Lezzetsiz görünen bu anlar bazen sizi kendinize getirir, bazen de doğrudan mideye iner ve evet çoğunlukla iğrençtir! Kimi kırar, kimi yorar, kimi güldürür, kimi ise kapı dışarı eder.
Ve şimdi size soruyoruz: Siz hayatınızda kaç kez ıslak ekmekle temas ettiniz? Kenarda unutulup kuruyan domatesin dramını dinlediniz mi? Ya da “görülmedi” diye sandığınız mesajlarınızın aslında “okunduğunu” ama umursanmadığını fark ettiniz mi? İşte biz, tam da bu “lezzetsiz” anları burada sergiliyoruz.
Her parça bir anı, bir duygu, bazen hüzünlü, bazen komik, bazen de yüz buruşturan… Çünkü hayat sadece pırıl pırıl değildir, kimi zaman da zencefil gibi sert ve acıtır.
Bu müzeyi gezerken kendi lezzetsiz yanlarınızı fark etmekten çekinmeyin, hatta bizlerle paylaşın. Çünkü gerçek hayat, kusurlarıyla paylaştıkça güzeldir.
Ve unutmayın, burası son değil; yeni hikayelerin, yeni farkındalıkların ve evet, bazen yeni kahkahaların başlangıcıdır.
Hoş geldiniz, lezzetsizliğin içinde lezzeti aramaya…
Unutmayın, hayatın en tatsız, en yapışkan, en “ıslak” anları bile sizi bırakmaz; tıpkı bu müzedeki sergiler gibi, ne kadar kaçarsanız kaçın, bir şekilde hayatınızın tam ortasında takılı kalırlar.
O yüzden, ıslak ekmeğinize sarılın, görüldü mesajlarıyla dans edin ve o unutulmuş domatesin hikayesini utanmadan anlatın. Çünkü gerçek lezzet, kusursuzluk değil; tam da bu lezzetsiz anların arasında saklıdır.
Şimdi gidin, hayatınızı bu müzeye yakışır bir şekilde yaşayın: biraz daha ıslak, biraz daha dağınık ve kesinlikle biraz daha lezzetsiz!
Bu yazı, İsveç’in Malmö kentinde bulunan ve dünyanın dört bir yanından derlenmiş “yenilemeyecek kadar kötü” yemeklerin sergilendiği gerçek bir sergi olan Disgusting Food Museum (İğrenç Yemekler Müzesi)’nden ilham alınarak kaleme alınmıştır. Bu sıra dışı müze, kültürel damak zevklerini sorgulatırken, “iğrenç” kavramının göreceli doğasına da dikkat çeker. Biz de bu fikirden yola çıkarak, hayatın “yenilesi gelmeyen” anılarını bir araya getirdiğimiz Lezzetsiz Şeyler Müzesi’ni kurduk — afiyet(!) olsun.