Cuma, Eylül 12, 2025
Kayseri Gün Medya
Ana Sayfaİşte HayatHiçbir insan kötü doğmaz… Ama insan kötü olarak ölür

Hiçbir insan kötü doğmaz… Ama insan kötü olarak ölür

İnsan doğar, hayal eder, büyük umutlarla büyür. Yıkılmış günaha batmış ve kaybetmiş olarak ölür…

2 buçuk liraya annemize tren alırdık çocukken. Annemize; ‘Seni bu trenle taşıyacağız’ derdik. Dünyayı kurtarma umuduyla büyürdük. Sonra büyüdük… Bunun için savaşmayı, öldürmeyi, yalan söylemeyi veya doğruları saklamayı mubah gördük. Zengin olmak, güçlü olmak istedik. fakirlikten hiç haz etmedik. Mazlum olmaktansa zalim ama güçlü olmak bize hoş geldi… İskender’i okudum Büyük İskender’i… Diyorlar ki; ‘ne büyük insan’. Ne yapmış? 13 yıllık iktidarında batıdan doğuya savaşlar, savaşlar ve sonunda ölmüş gitmiş… Yine Cengizhan büyük hükümdar… Ne yapmış? Öldür öldür öldür… Nereye gidilse kim nereyi işgal etse hep kütüphaneler, bilgiler, maddi manevi kazançlar yok edilmiş. Ne için?  En önemlisi tüm bunların cezasını mazlumlar çekmiş ve hala da çekiyor. İşte Gazze, İşte Afrika, işte dünyanın birçok yeri…

Rahmet peygamberi efendimizi anlatan başyapıtlarda bile en can alıcı yerler savaşlardır.

Halbuki; ‘Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik’ denilen Habibullah… Ömrünü bir insanın dahi heder olmaması için harcamış, kötülük görmüş inkar görmüş, yılmamış geceler boyunca insanlık için gözyaşı dökmüş bir insan…

Devasa toplar yapıyoruz, devasa füzeler, dev makinalar… Neymiş efendim barışa hizmet edecekmiş… Barış için diye diye ölen milyarlarca insan toprağın altında. Hani nerede barış? Vatanı kurtaracağım, dünyayı değiştireceğim sevdasıyla olmaz işlere kalkışınca onca genç, onca umut, şanslıysa iki polis arasında ellerinde kelepçe büyük hayal kırıklığı onulmaz bir yalnızlık ve içinden mırıldandığı Ahmet Kaya’nın söylediği gibi; ‘Beni bul anne’ ile sonlanıyor. Ve büyük bir korku başlıyor bundan sonra ne olacak? Hani benim inancım, hani benim sevincim, hani benim umudum, Soğuk bir zindanda veya karanlık bir han odasında iflah olmaz bir yalnızlık ve ellerinde tarif edilmez bir boşluk…

Sapkın ideolojilerin elinde oyuncak olmuş açlıktan ölen çocuklar ve barış diye diye milyarlarca dolar silah sahibi devletlerin gözünün içine baka baka nefsin bile terbiye olup; ‘Aman Yarabbi’ dediği açlığa mahkum olmuş ve can veren bu insanlar… Eğer barışsa amaç; yaradana sığınıp dur demek gerekmez miydi bu zulme? Barış çığırtkanlığı veya tencere tava çalmak değildir çözüm. Ya da meydanlarda şunu bunu telin ettik demek değildir çözüm. İki kaşkol dolayalım iki bayrak sallayalım birkaç foto… Ooo sosyal medyada çok güzel durur, veya; ‘çok iyi açıyı ayarlayamamışsın pampa kötü olmuş’ hayıflanışları. Sonra; neyse deyip, hadi cafeye, alışverişe, yemeğe gidelim. ‘Geçen çok güzel bir yemek yapan yer keşfettim’ der demez unutmak her şeyi… Onlar ise, hani onlar var ya; biraz önce güya açlıktan ölüyorlar diye diye haykırdığın o insanla hala aç. Ve sen; semirmiş bir şekilde yatacaksın aksam ortopedik yatağında… Hatta fazla yediğin için rahatsız olacaksın. Fazla yediğine söveceksin. Nasıl olsa sen de fren kalmamış nimete de söversin.

Ne olurdu ki; bir gün de fazla düşünmesek de direkt dalsak Allah için, yaradan için… Ne bileyim bir Habbinneccar olsak, Kürşat olsak, Hamza olsak, Yusuf Kenan olsak, Çanakkale’de annesinin fotoğrafını gösterdiği için düşmanın yarasına kendi sargı bezini basan meçhul asker olsak… İbni Sina olsak, Lokman Hekim olsak, Hipokrat, Aristo, Aflatun olsak, Mevlana hacı Bektaş Veli, Tabduk Emre, Yunus olsak. Aç olanı doyursak, yaraya merhem olsak, gönüller tamir etsek. Evlerin bacalarından hediye atan Noel Baba olsak.

Büyük olmak yakıp yıkmakla olmasa. Bomba ile tüfekle olmasa. Madem yaradan var; yaradana sığınıp; ‘Dur desek, ey dünya bir dakika dur’ Bak geriye; bir bak neler bıraktın geride? Bir bak. ölüm ve yıkımdan başka… Erdem bu mudur? İnsanlık bu mudur? Hayallerimiz bu mudur?  Bu mudur ülkü, amaç, gaye?

Şunu açık olarak ifade etmek isterim; bu zamanda kimseyi namazı orucu ibadeti kurtaramaz. Eğer bu dünyada zulüm var iken, açlık var iken, sofra sofra geziyor isek kimse cenneti, hayal etmesin. Mazlumu gözetmiyorsak, bilimi-ilimi insanlığa fayda olsun diye yapmıyorsak, kimse ben iyiyim demesin.

Hiçbirimiz bir annenin gözlerinde eriyip giden evladını izlerken ki çaresizliğini hayal edemez idrak edemez, anlayamaz. aç ve susuz onlarca gün çekilen dayanılmaz bir ıstırabı anlayamaz hissedemez… O kapının açılıp bir lokma ekmeğin gelmesi için beklenilen dakikaların saatler gibi geçtiğini anlayamaz hissedemez. Bir insana ölüm haberi verdiniz mi hiç? Veya bir insana artık hayallerinizi bir yana bırakın, çünkü sizin için vakit geldi dediniz mi? Veya size denildi mi? Az-çok hissedebildiniz mi bir şeyler?

Nasıl yatabiliyoruz yataklarımızda? Nasıl tamam hadi geç oldu yarın devam ederiz? Çok yoruldum aman biraz kafa dinleyelim, hele bir tatile gidelim, gelince bakarız nasıl diyebiliyoruz Onca insan bir umut beklerken? Dili dini ırkı ne olursa olsun fark etmez, onca insan bir umut için yanarken sizlerin, bizlerin, onlar için yapabilecekleri şeyler için bir umut beklerken…

Işığı kapatıp eve gitmek en zor şey olmalı hepimiz için. Bugün yapabileceklerimiz için yapmak zorunda olup ta hala yapamadıklarımızdan dolayı binlerce, on binlerce, milyonlarca insan ölümü bekliyor.

Biz insan değil miyiz?  Onlar öyle diye biz yaşamayalım mı?  Diye itiraz edebilirsiniz de sorabilirsiniz de… Ama iş öyle değil. O soru böyle olmamalı. Soru şöyle olmalı; ‘Biz böyle olduğumuz için mi onlar öyle? Biz geç kalığımız için mi öyle oldu her şey?’

Hiç Peygamberin gece yatıp uyuduğunu duydunuz mu? Hani beş yıldızlı otellerin salonlarında yediğiniz yemeklerden semirmiş bir halde ağzınızı yaya yaya… Peygamber bir hırka bir hasırda yatardı çoğu kez aç yatar bir hurmayla sahur ederdi dediğiniz… Kurban olduğum o Peygamberin hiç gece yan gelip yattığını, yoruldum dediğini duydunuz mu? İşittiniz mi? Ha keza onun izinden giden ulemanın, evliyanın veya kendini bilim ve ilim uğruna adamış onca insanın duydunuz mu böyle bir şey dediğini?

Ne yapacağız biz kendimizle? Eminim bu yazdıklarımı hepimiz haykırmak istiyoruz. Hak veriyoruz her şeye… Ama değişen hiç bir şey yok. Bu yola baş koymuş insanlara ölü gözlerle boş boş bakıyoruz. Kıymeti kendinden menkul onca boş ve israf olan şeylere verdiğimiz milyonlarca, milyarlarca parayı bir umut için harcamıyoruz. Bugün; ölümü bekleyen 2 bin 500 hastanın kurtulması için gerekli paranın, bir baldırı çıplak, kıllı bacak futbolcunun maliyetinin beşte bir olduğunu biliyor musunuz? İnsan bunu sorguluyor işte. Bu kadar hastanın bir o kadar annesi var. Her an, her dakika geri dönülmez bir sonla karşılaşma korkusu ile yaşayan bir o kadar anne… Bir o kadar baba, bir o kadar kardeş…

İLGİLİ BAŞLIKLAR
- Reklam -
Kayseri Gün Medya

Son Eklenenler