Her yaz aynı manzara… Havalimanlarında, otobüs terminallerinde, sınır kapılarında başlayan o uzun yolculuklar… Valizlere sığmayan heyecanlar, bavullara sarılı özlemler… Avrupa’nın dört bir yanından yola koyulan gurbetçilerimiz, memleket topraklarına kavuşmanın telaşıyla yola düşerler. Bir yıl boyunca biriktirdikleri hasreti, sadece birkaç haftalık izin sürecine sığdırmaya çalışırlar.
Gurbet kolay değildir. Yalnızlık, dil bilmezlik, kültür farkı… Ekmek parası için gidilen yerler zamanla ev olmuştur belki ama hiçbir zaman “yuva” olamamıştır. İnsan, çocukluğunun geçtiği sokağı, annesinin yaptığı yemeği, babasının gölgesini, komşusunun selamını unutmaz. Ve işte bu yüzden, yaz ayları onlar için sadece tatil değil; bir tür iyileşme sürecidir.
Kimi yıllardır görmediği annesinin elini öpmeye gelir, kimi baba ocağında çocukluğunu yeniden yaşamak ister.
Ama her dönüş de bir veda gibidir. Takvim yaprakları hızla eksilirken, valizler yeniden hazırlanır. Gözler dolu dolu vedalaşılır, “seneye yine gelirim” diye umutla ayrılır.
Gurbet, insanın yüreğinde açılmış bir yaradır. Geçici bir ayrılık değil, sürekli bir eksikliktir. Ama bu eksiklik, memlekete duyulan sevdayı eksiltmez, aksine çoğaltır. Çünkü gurbetçiler bilir ki, ne kadar uzak olursa olsun kalbin yönü her zaman vatana dönüktür.
Bu yaz da yine yollar doldu, sınırlar aşıldı. Binlerce kilometrelik mesafeler, sevgiyle, hasretle kat edildi. Çünkü hiçbir mesafe, memlekete duyulan özlemi durduramaz. Çünkü gurbet ne kadar zorsa, memleket o kadar kıymetlidir.