Her geçen yıl biraz daha silikleşen bir hissin peşinden sürükleniyoruz. Bayramlar, artık sadece takvimde kırmızıyla yazılı günlerden ibaret. Oysa bir zamanlar bayramlar; yürekleri birleştiren, aileleri buluşturan, sokakları çocuk sesleriyle dolduran günlerdi. Bugün ise valizler hazırlanıyor, oteller rezerve ediliyor, bayram; tatil anlamına indirgeniyor.
Bayramları bayram yapan unsurlardan biri şüphesiz sıla-i rahimdir. Yani büyükleri ziyaret etmek, akrabalarla bir araya gelmek, küskünlükleri bitirmek, hatır sormaktır. Ancak modern yaşam tarzı, bireysel öncelikleri öne çıkarınca bu manevi değer de yavaş yavaş unutulmaya başladı. Bayram, bir araya gelmenin değil; kaçmanın, uzaklaşmanın, konforlu tatil planlarının adı oldu.
Bu değişimin temelinde elbette birçok sebep yatıyor. Toplumun içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve psikolojik sıkışmışlık bu kopuşun yalnızca bir parçası. Asıl mesele, kültürel aktarımın zayıflamasıdır. Yani büyüklerin küçüklerine bayramın anlamını, önemini, ruhunu anlatamaması ya da gençlerin dinlemeye yanaşmamasıdır. Türk kültürü, üç kuşakla ayakta kalır. Bugün bu zincirin en zayıf halkası, ne yazık ki ortadaki kuşak olmuş gibi görünüyor.
Bazı ailelerde bu gelenekler hâlâ yaşatılıyor, evet. Ancak burada da başka bir sorun baş gösteriyor: Gelenek yalnızca yaşatılarak değil, anlamlandırılarak aktarılır. Anlam yüklenmeyen her davranış, gelecek nesilde “anlamsız bir zorunluluk” halini alır. Böylece bayram; sadece şekilsel bir ritüel olarak yaşanır, gönüllerde ise boşluk bırakır.
Geçmişin bayramlarını hatırlayalım: Arife günü temizlik yapılır, baklavalar açılır, çocuklar sabah erkenden kalkar, büyüklerin ellerini öpmek için yarışa girerdi. Şimdi ise telefonla bayramlaşma mesajları, “tatildeyiz, sonra uğrarız” cümleleri, sessiz kalan sokaklar hâkim. O eski bayramların kokusu, coşkusu, bereketi yok artık.
Sonuç olarak mesele sadece nostalji değil, değer kaybıdır. Bayramın ruhunu kaybedersek, sadece bir geleneği değil; bir milleti birbirine bağlayan köprüyü de kaybederiz. Bu yüzden bayramları yeniden hatırlamak, hatırlatmak ve yaşatmak hepimizin sorumluluğudur. Çünkü kültür; sadece tarih kitaplarında değil, bayram sofralarında da yaşar.