Kayseri’nin taş hafızasında bir isim vardır ki, sadece bir sultan kızı değil, bir şefkat anıtıdır: Gevher Nesibe Sultan.
Onun hikâyesi, Selçuklu kudretinin ve insan sevgisinin en zarif satırlarından biridir.
Rivayete göre Gevher Nesibe Sultan, gönlünü bir komutana kaptırır. Ancak sultanın kardeşi, bu sevdaya razı olmaz. Genç sultan, aşk acısına yenik düşer. Ölmeden önce kardeşine bir vasiyet bırakır:
“Benim adımla bir darüşşifa yaptırın, insanlara şifa dağıtsın.”
Böylece 1206 yılında temeli atılan Gevher Nesibe Darüşşifası, sadece Anadolu’nun değil, dünyanın ilk tıp fakültelerinden biri olur. Yanına yapılan Tıp Medresesi ise hem ilim hem inançla örülmüş taş bir kitaptır.
Burada hekimler yetişmiş, yaralar sarılmış, ilimle merhamet yan yana yürümüştür.
Her taşında bir dua, her odasında bir hikmet gizlidir.
Bu külliyede, hastalara sadece ilaç verilmemiş; su sesiyle, ney tınısıyla, güzel sözle tedavi yapılmıştır.
Bugün Gevher Nesibe Külliyesi, Selçuklu aklının ve Anadolu insanlığının abideleşmiş hâlidir.
Kayseri’nin göğsünde bir mücevher gibi durur, her ziyaretçisine şu gerçeği hatırlatır:
“Gerçek medeniyet, insanı yaşatmakla başlar.”
Bu topraklarda taş sadece duvar olmaz; taş, merhametin, adaletin, bilginin taşıyıcısıdır.
Ve Kayseri, o taşlardan bir medeniyet inşa etmiştir.