Perşembe, Ekim 16, 2025
Kayseri Gün Medya
Ana SayfaGündemEvliyalar Diyarında Bir Yolculuk: Bünyan Türkmen Köylerinde

Evliyalar Diyarında Bir Yolculuk: Bünyan Türkmen Köylerinde

Burhaniye’den Karakaya’ya, Sultanhanı’ndan Koyun Abdal’a uzanan bu yolculukta gördüğüm her köyde Anadolu’nun kalbini hissettim.

Bu toprakların taşı, toprağı, insanı konuşuyor — yeter ki dinlemeyi bilelim.

Tanış Olalım, İşi Kolay Kılalım

Bu ziyaretimde Bünyan yöresindeki birçok Türkmen köyünü gezdim. Burhaniye ve Karakaya’dan başlayan yolculuğumda sırasıyla Sultanhanı, Karacaören, İğdecik, Pir Ahmet ve Koyun Abdal beldelerini gördüm. Son durağım Musaşeyh köyü oldu.

Şairin dediği gibi: “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım.”

Tanışmadığımız insanı nasıl sevebiliriz? Kimse bizden bir şey istemiyor; sadece kapılarını çaldığımızda duydukları memnuniyet yeter.

“Senin buralarla ilgin olmasa gelmezdin”

İğdecik köyünde bir Türkmen anası bana şöyle dedi:

— “Yok, yok… Senin buralarla bir ilgin olmasa buralara gelmezdin.”

Bu sözü unutmadım. Her köyde aynı espriyle cevap veriyorum:

— “İyi bak bakalım, ben kime benziyorum?”

Aslında iş biraz masallardaki gibidir:

— “Sen kimsin?”

— “Seni beni yaratan Allah’ın kuluyum.”

Evet, masallar böyle der. Çünkü Anadolu insanı birbirine benzer; gönülleri birdir.

Karakaya: Evliyalar Diyarı

Karakaya kasabasını bu kez özel olarak ziyaret ettim. Burhaniye’den tepelere tırmanırken Erciyes karşımda, Sarımsaklı Barajı aşağıda bir göl gibi parlıyordu.

Karakaya, 16. yüzyılda müstakil bir nahiye iken sonradan Bünyan’a bağlanmış. Levhasında “Evliyalar Diyarı” yazıyor. Gerçekten de öyle: Seyit Halil Devletlü başta olmak üzere üç evliya mezarı daha gördüm.

Seyit Halil Zaviyesi’nin kayıtları bugün dijital ortamda araştırmacılara açık. Bu bile Karakayalıların tarihine sahip çıktığını gösteriyor.

Sultanhanı: Eriyen Taşlar, Suskun Tarih

Sultanhanı, 13. yüzyılın görkemli Selçuklu eserlerinden biridir.

Ama ne yazık ki taşlar dökülüyor, sütunlar eriyor, çörtenlerden akan sular duvarları çürütüyor.

Her yıl Hacca gider gibi ziyaret ettiğim bu hanın bugünkü hali iç acıtıcı.

İlgililere sesleniyorum: İş işten geçmeden bu eseri kurtaralım.

Bir de bu köylerde, gelen gidene kapısını açacak, hanın bekçiliğini yapacak insanlara ihtiyaç var.

İğdecik ve Türkmen Kardeşler Efsanesi

İğdecik köyünde Kazım Türkmenoğlu ve Bilal Habeşi Taş ile görüştüm.

Kazım Bey, “Buralar Türkmen köyleridir; biz Orta Asya’dan gelen Türkleriz,” diyor.

Bir efsane anlatıyorlar: Yedi kardeş yedi köy kurmuş.

Koyun Abdal koyuncuymuş, İğdecik iğdeyi severmiş, Kahveci kahveyi…

Efsane elbette tarih değil ama bir hakikati işaret ediyor:

Bu köyler, Türkmen kimliğinin diri kaldığı yerlerdir.

Koyun Abdal: Kalender’in İzinde

Koyun Abdal kasabasında, 16. yüzyıl halk şairi Koyun Abdal’ın mezarı var.

Bir dörtlüğü taşına kazınmış:

“Seni Şaha gider derler / Gel gitme güzel Kalender.”

Köyün yaşlısı İbrahim Vural’a göre bu “Şah”, Hoca Ahmet Yesevi’dir.

Anadolu’nun bütün erenleri, Yesevi ocağının nefesiyle yola çıkmıştır.

Belki de halkın anlattığı bu inançlar, tarih kitaplarından daha sahicidir.

Karacaören: Kiliseden Camiye Dönüşen Kapı

Karacaören köyü, mübadeleyle Balkanlardan gelen Türklerin yerleştiği eski bir Rum köyü.

Köydeki cami, eski kiliseden çevrilmiş.

Çan kulesinin altında bir yazı var; Rum harfleriyle Türkçe:

“Bu kapı, Hamidiye kazasından Deli Mihal tarafından Allah rızası için yapıldı.”

Bu yazı, Karamanlıca denen o eşsiz Anadolu kültürünün sessiz tanığı.

Musa Şeyh: Balık Kerametinin Sırrı

Musa Şeyh köyünde Hacı Mustafa Sarıkaya ile buluştuk.

Köyde iki mezar var: biri Musa Şeyh’e, diğeri eşine ait.

Anlatılan efsane şöyle: IV. Murat Bağdat seferine giderken Musa Şeyh’i çağırır.

Zincire vurmak isteyen askerlerin zinciri ejdere dönüşür.

Sonra Şeyh, padişaha tatlı su balığı ikram eder.

Karakaya’da anlatılan Seyit Halil efsanesiyle bu hikâyenin birebir benzemesi dikkat çekici.

Tahıl, Hayvan ve Sevgi

Bu bölgedeki Türkmenlerin geçim kaynağı yüzyıllardır tarım ve hayvancılıktır.

Musa Şeyh köyünü geçerken bir çobanla selamlaştım.

“Kuzular doğunca seni mutlaka çağıracağım,” dedi.

Belki küçük bir cümle ama içinde büyük bir sevgi var.

Ben inanıyorum ki, doğayla, hayvanla, toprakla yaşayan bu insanlar Allah’a en yakın olanlardır.

Tabiatı sevmeyen insanı da sevemez.

Son Söz

Bu köylerde gördüğüm sadece türbeler, taşlar, harabeler değil.

Hepsi birer kimlik, birer tarih, birer aidiyet.

Anadolu’nun kalbi hâlâ bu köylerde atıyor.

Biz yeter ki gidip dinleyelim, tanış olalım…

İşi kolay kılalım.

İLGİLİ BAŞLIKLAR
- Reklam -
Kayseri Gün Medya

Son Eklenenler