Vitrin #4: Şehirli Hazlar ve Kokulu Şikayet Formları
Türkiye’nin kırsal bölgelerinde, modernlik ve geleneksel hayat arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Artan kira fiyatları, giderek zorlaşan şehir hayatı derken bireylerin müstakil ve organik yaşam tarzlarına ilgisi artıyor.
Evet köyde yaşamak isteyen şehirli çok… Fakat heves yüksek uyum sıfır….
Aman inek kokmasın, traktör geçmesin, ha bir de horoz ötmesin çünkü sabah sessiz uyanmak istiyorlar.
E, pardon ama siz doğal hayat mı istiyorsanız mi istiyorsunuz, Disneyland mı? diye sormadan edemiyor insan.
Bu haftaki vitrinimizde, “Ben sessizlik istiyorum ama sabah yumurtası da organik olsun” diyen şehirli göçmenle, “Ben burada doğdum ama artık inek otlatamıyorum” diyen asırlık köylünün aynı sokağı paylaşma çabası var.
Evet, yaşama çabası. Çünkü köyler mahalle oldu, kurallarda şehri aratmaz oldu.
Eskiden köyde “yasak” denince akla oruçta sakız çiğnemek ya da ne biliyim görünür şekilde sigara içmek falan gelirdi.
“Şimdi horozu sustur, ineği yoldan çek, ahırı da bahçeden kaldır.” deniliyor
Bir vitrin düşünün:
Köşede bir kova süt, yanında komşunun dilekçe formu.
Üzerinde “Bu koku sabah kahvemi etkiliyor” yazıyor. Ve kahve sütlü …
Köy sakinleri yıllarca hem üretmiş hem susmuş.
Ama artık “sessizlik” talep edilen bir hizmet gibi.
İnek möğürünce “rahatsız edici”, ama yoğurdu kıvamlıysa “harika köy ürünü”.
Yumurta doğal olacak, ama o horoz susturulacak.
Süt taze olacak, ama inek arka sokaktan gizlice geçecek ve yollara asla ama asla pislemeyecek.
Çok pardon ama köy, “sessiz doğal ortam” değil bir organizmanın bağıra çağıra hayatta kalma halidir.
Lezzetsizliğin Adı Çelişki
Bu hikâyenin “lezzetsizliği”, tam da bu çelişkiden geliyor.
Organik beklentiyle gelen şehirliyle, toprağından vazgeçmeyen köylünün arasına sıkışan:
Kapatılmış otlak yolları, zabıtanın çağrıldığı inek pislikleri, şikâyet edilen tavuk sesleri ve her şeyin üstüne: bir zamanlar köy olan ama artık aidiyetini kaybetmiş mahalleler…
Bu vitrin, bir nostalji objesi değil, hala direnmeye çalışan bir yaşam şekli.
Çözüm mü?
Biraz kulak vermek.
Biraz kokuyu, sesi, ritmi kabul etmek, akışa bırakmak.
Birlikte yaşamayı “komşuya katlanmak” değil, ortak üretim kültürü” olarak görmek.
Ve tabii, lezzetsizliğe karşı bağışıklık geliştirmek.