Dün ofiste taze fasülye yemeği vardı. Toplanmasından pişirilme sürecine kadar birçok detayı konuştuk.
Eskiden pazara çıktığımızda tezgâhta mis gibi taze Ayşe Kadın fasulyesi olurdu. İncecik, çıtır çıtır… Eve gelince oturur, bir güzel kırardık. Ucunu koparırdık, hafif tık ederdi. İşte o ses, yaz geldi demekti.
Yazları, yemek mi yapacağım ben çok sevmesem de ailemin ilk tercihi taze fasülye oluyor. Önce bir soğanı kavururum. Sonra domatesini doğrarım, zeytinyağıyla ağır ağır pişiririm. Yanına da cacık oldu mu, akşama kadar tok tutar. Hele bir de yanında karpuz varsa, yaz soframız tamam demektir.
Ama şimdi pazarda Ayşe Kadın diye bir fasulye kalmamış. Soruyorum, “Ayşe Kadın var mı?” diyorum. Tezgahtaki gülerek “O eskidendi abla, şimdi eşker fasulyesi geldi.” diyor. Şeker mi ?İlk kez duydum diyorum. Aynı fasulye ama adı değişmiş. Tadı hâlâ güzel, taze, diri ama benim alıştığım isim gitmiş.
Ben bilmem, bana göre fasulye fasulyedir ama bazı şeylerin adıyla hatırası olur. Ayşe Kadın fasulyesi deyince annem geliyor aklıma. Yaz akşamı, tül perdeden giren esinti, balkonda kuruyan yorgan… Hepsi fasulyeyle bir bütün gibi.
Şimdi şeker olmuş… Belki tohum değişti, belki isim modernleşti, orasını bilemem. Ama ben hâlâ tezgâhta Ayşe Kadın arıyorum. Belki bir gün biri, “Abla senin için biraz sakladım,” der de ben yine o tık sesini duyarım.